Gelir adaletiyle adil düzen!

Ülkemiz insanı tarihi ile yaşayan bir toplum.

Geçmişte atalarımızın yaşadığı zorlukları bilen ve bundan ders çıkaran bir nesil. Öyle ki dar gelirli vatandaşlarımız içinde bulunduğu ekonomik sıkıntıları bile kabullenerek hayatını sürdürüyor.

Peki kabullenmek zorunda mı?

Tabi ki hayır. Milletimizin her kesiminin refahı yüksek bir yaşantıya sahip olmalıdır. Hiç bir Avrupa ülkesi vatandaşından eksik bir imkanı olmamalı, daha fazlasına sahip olmalıdır.

Türkiye’nin coğrafi konumu, tarihi gerçekler ve jeopolitik yaşanmışlıklar ülkenin gelişimini etkilemiştir. Terörle yapılan mücadelen kaynaklı harcanan öz kaynaklarımız topluma dağıtılamadığı için maalesef toplumumuzun büyük bir kesimi ekonomik sıkıntılar çekmektedir.

Ülke ekonomisi hem yanlış politikalar sonucu hem de bu dış etkenlerden kaynaklı dengeli gitmemesi halkımızı refah düzeyini etkilemektedir. Hazinede yeterli miktarda para bulunsa ve ülke borcu da çok az olsaydı inanıyorum ki ekonomimizde şuan yaşadığımız sorunlar gerçekleşmezdi.

Asgari ücretli, emekli, işçi ve memur, özetle toplumun tüm kesimi kazandığını yetiremiyor.

Ülkemizde çok az bir oranda kesimin refah düzeyi yüksek diye ve göz önünde bunlar boy gösteriyor diye halkımızın mutlu olduğunu ifade edilmesi çok yanlıştır.

Kredi kartı, kredi gibi birçok faizli ve geri ödemeli borç ile hayatını sürdüren milyonlarca insan ve aile var.

Onlar istemez mi birikimleri olsun, birçok ihtiyacını borçlanmadan alabilsin.

Peki neden alamıyor? Çünkü ülkemizin gayri safi milli hasılası dış borçtan fazla da o yüzden.

Çözüm?

Ülkeyi yönetenler zenginden çok, fakirden daha az vergi almalı. En başta yapacağı bu olmalı ki dar gelirli vatandaşların üzerindeki vergi yükü kalksın.

Gelir adaleti sağlayarak ancak adil düzeni sağlayabilirsiniz.

Maliyetler düşürülmeli!

Üretimin en önemli maliyeti enerji. Enerjide dışa bağımlı bir ülkeyiz ve bunun önüne geçmek bizim elimizde. Ülke politikalarını güncellemeli enerjide dışa bağımlılığı azaltacak projeler üretilmelidir.

Maliyetler düşer, üretim artırılırsa fiyatlar ucuzlar, yurttaşlarımızın alım gücü artar ve refah düzeyi yükselir.

Özgür DOĞAN

Herkes mutlu olmak ister, Everyone wants to be happy

Ne düşünüyorsun? Diye soru soruyorlar bana…

Aslında son dönemde çok şey düşünmüyorum. Kafamı lüzumsuz gördüğüm ve sonu gelmeyen berbat olaylara düşünmek için zaman ayırmıyorum. Düşündüğüm yegane konu ise; “Hiçbir insanı kırmadan, kimsenin günahına ortak olmadan ve Allah rızasını kazanarak nasıl sevdiklerimle mutlu olabilirim ve yaşam sürebilirim? Sorusuna yanıt aramak…Ve uygulayabilmek.

Maalesef ki kişisel çıkarlar insan onurun önüne geçmiş. Çevremizde birebir tanıdığımız insanların çıkarları için ne hale “düştükleri” görmek mümkün. Bunu da sosyal medya platformlarında kendileri göstermeleri ise cabası.

Eskiden insanları takip etmek o kadar kolay değildi. Kimi zaman duyumlarımızla kimi zaman birebir iletişim halindeyken çevremizdeki insanlar hakkında bilgi sahibi olabiliyorduk. Günümüzde insanlar hakkında bilgi sahibi olmanın aksine bilakis insanlar kendileri hakkında bizim bilgi sahibi olmamızı bekliyor.

Peki Neden?

Kişisel ego da artık alçak gönüllüğün önüne geçmesi kişilerin kendileri hakkında insanların bilgi sahibi olması arzusunu ortaya çıkarıyor.

Toparlamak gerekirse, kişisel çıkar ve egolar ile uğraşmak yerine herkes gibi mutlu olmayı istiyorum. Başarabilirsem…

***ENGLISH

What are you thinking? They ask me questions…

Actually, I haven’t been thinking much lately. I don’t take the time to think about the terrible things that I see as unnecessary and endless. The only thing I can think of is; “How can I be happy with my loved ones and live a life without hurting anyone, without being a partner in anyone’s sins, and by gaining Allah’s approval? Seeking an answer to the question…And being able to apply it.

Unfortunately, personal interests have taken precedence over human dignity. It is possible to see how the people we know in our environment have “fallen” for their interests. Not to mention that they show it themselves on social media platforms.

In the past, it was not so easy to follow people. Sometimes we were able to have information about the people around us while in contact with our senses and sometimes one-on-one. Contrary to knowing about people today, on the contrary, people expect us to know about them.

So why?

The personal ego, now overcoming humility, reveals the desire of people to know about themselves. To sum it up, instead of dealing with self-interest and egos, I want to be happy like everyone else. If I can…

Train tracks that don’t carry passengers are unnecessary

I think it’s time to scrutinize an issue that has been on Burdur’s agenda lately. I know that many people have benefited from my articles on Burdur. For this purpose, I write my articles in a way that will be useful to people, so that our purpose can be found.

We know that Burdur is a small city. When I say small, it means a small size in terms of population. In fact, Burdur is a very big city in terms of geography, culture, tradition, customs, lifestyle and human diversity.

We are a society living in a geography that has hosted dozens of great civilizations.

Although different civilizations left traces according to the conditions of the period, all structures that did not comply with today’s conditions disappeared.

In Burdur, in the first years of the Republican period, with the train tracks and rails, the very important transportation need of that period was tried to be met by train.

Although horses and camels were indispensable for transportation in the past civilizations, they were replaced by motor vehicles as the age changed.

While the train is still used intensively with high-speed trains in developed civilizations today, it is still used in public transportation with tram and metro systems in big cities and facilitates transportation.

And yet, there is no need to emphasize the importance of train tracks. However, if the train springs in the center of Burdur are not used for the service of the citizens, it is open to discussion. Unfortunately, the train tracks in Burdur have not been used for passenger transportation for many years.

It is already unfair that the train tracks are used only for the transport of coal to a business, rather than for the benefit of Burdur citizens. But would it be bad if the train tracks covering hundreds of acres of land were removed from where they were located, if the starting point was taken to the organized industry, and this 5 kilometer line opened to the public?

It can be said that if we remove the rails from here, these places will be appreciated and new rent areas will be created. Of course, there will be areas of rent. If development is expected in a place, the investments to be made must be profitable. Nobody invests in mafia-like places, they don’t collapse on anyone. Creating question marks in people’s minds with the misconception that if there is an investment here, someone will benefit, is nothing but wickedness.

If Burdur wants to develop as a city, it needs to make all the lands productive in the city center and create new attraction centers. Especially Bağlar Neighborhood, Hızır İlyas Neighborhoods need to be integrated with the city.

Yolcu taşımayan tren rayları gereksiz

Son dönemde Burdur’un gündeminde yer tutan bir meseleyi de biraz irdelemenin zamanı geldi diye düşünüyorum. Burdur konusunda yazdığım yazılardan epeyce insanın faydalandığını biliyorum. Bu maksatla yazılarımı insanlara faydalı olacak şekilde kaleme alıyorum ki zaten amacımız yerini bulsun.

Burdur’un küçük bir şehir olduğunu biliyoruz. Küçük derken nüfus bakımından bir küçüklük. Aslında Burdur sahip olduğu coğrafya, kültür, gelenek, örf ve adet, yaşam tarzı ve insan çeşitliliği bakımından çok büyük bir şehir.

Onlarca büyük medeniyete ev sahipliği yapmış bir coğrafya yaşayan bir toplumuz.

Farklı medeniyetler dönemin koşullarına göre iz bıraksa da günümüz koşullarına uymayan tüm yapılar yok gitmiştir.

Burdur’da Cumhuriyet döneminin ilk yıllarında tren rayları ve raylarına kavuşmasıyla birlikte o dönemin çok önemli olan ulaşım ihtiyacı tren vasıtasıyla giderilmeye çalışılmıştır.

Atlar ve develer geçmiş medeniyetlerin ulaşım için olmazsa olmasına rağmen çağ değiştikçe yerini motorlu araçlara bırakmıştır.

Tren de günümüzde gelişmiş medeniyetlerde hızlı trenler ile halen yoğun bir şekilde kullanılırken, büyük şehirlerde de toplu ulaşımda tramvay ve metro sistemleriyle halen kullanımı devam etmekte ve ulaşımı kolaylaştırmaktadır.

Hal böyleyken tren raylarının önemini vurgulamaya gerek yok. Ancak Burdur merkezde bulunan tren yayları eğer vatandaşın hizmetine kullanılmıyor ise tartışılmaya açıktır. Burdur’daki tren rayları maalesef yolcu taşımacılığı için uzun yıllardır kullanılmamaktadır.

Tren raylarının Burdurlu vatandaşların menfaati yerine sadece bir işletmeye kömür taşınması için kullanılması zaten bir haksızlıktır. Peki yüzlerce dönüm araziyi kaplayan tren rayları bulunduğu yerden kaldırılsa, başlangıç noktası organize sanayiye alınsa bu 5 kilometrelik hat kamuya açılsa kötü mü olur?

Denilebilir ki buradan rayları kaldırırsak buralar değerlenir, yeni rant alanları oluşur. Tabi ki rant alanları oluşacak. Bir yerde kalkınma bekleniyorsa yapılacak yatırımların rantabıl olması gerekir. Kimse mafya vari buralarda yatırım yapmıyor, kimseye çökmüyor. Buralarda bir yatırım olursa birileri çıkar sağlayacak diye bir ters algı ile insanların akıllarında soru işaretleri oluşturmak fesatlıktan başka bir şey değildir.

Burdur, eğer şehir olarak gelişmek istiyorsa kent merkezinde tüm arazileri verimli hale getirmesi ve yeni cazibe merkezleri oluşturması gerekiyor.Özellikle Bağlar Mahallesi, Hızır İlyas Mahallelerin şehir ile bütünleşmesinin sağlanması gerekiyor.

Kent merkezini yaşanabilir kılmadığınız müddetçe burada bir çok insanı tutamaz, dönem dönem cüzi nüfus artışları ile gelişmeyi bekler durursunuz.

Çok mu zor? Hayal mi?

Son bir aydır gerçekleştirdiğim programlarda konuklarıma sorduğum ortak sorulardan bir tanesi Burdur’un yol ticaretinin gelişmesi için neler yapılabilir? Burdur’un yol ticareti neden gelişmiyor? Sorularıydı. Konuklarımdan benzer ama kendilerine has görüşlerini izleyicilerimizle paylaştık. Bundan sonraki süreçte de bir gazeteci olarak Burdur’un yol ticareti çözülene kadar bu soruları sormaya devam edeceğim. Bu konuda da kimine göre eleştirisel kimine göre de çözüm ortağı olarak görüşlerimi dile getirmenin hem bir Burdurlu olarak hem de bir gazeteci olarak görevim olduğunu düşünerek görüşlerimi kamuoyu ile paylaşmak istedim.

Öncelikle Burdur, Antalya ile Ankara, İstanbul, İzmir, Denizli, Muğla, Afyon gibi şehirleri birbirine bağlayan bir düğüm görevi görüyor. Köprü demiyorum çünkü köprünün iki ucu vardır. Burdur’un ise bu illeri adeta birbirine bağlayan bir çok ucu var. Bu yüzden hem Burdur’un gelişimi noktasında hem de yol ticaretinden faydalanma noktasında bu yolları canlandırma çabası içine girilmesi gerekiyor. Afyon modeline baktığımızda Afyon ilinden geçen bir otomobil, otobüs veya kamyon il merkezine ulaşmadan yol güzergahında mola veriyor, ihtiyaçlarını yapılmış modern tesislerden giderebiliyor. Birkaç seyahatimde de girdiğim bu tesislerde esnafın güler yüzlü, hoş görülü ve hizmetkar tavırları ile de almakta pek istekli olmadığım ürünleri ikna yoluyla bana satmayı da başardılar.

Afyon modeli dedik. Peki Afyon kadar potansiyel var mı onu beyan etmedik. Bir STK başkanımızın programımızda açıkladığı 2015 yılı verilerine göre Burdur’dan 2 Milyon 700 Bin araç geçmiş. Bu demektir ki bu araçlarda ortalama 2 yolcu taşınsa 5,5 Milyon potansiyel müşteri demektir. Güne bölersek günde ortalama 15 Bin potansiyel müşteri ediyor. Yani müşteri de sıkıntı yok. Sıkıntı müşteriyi çekecek tesislere ihtiyaç var. Burdur-Çerçin ve Burdur-Taşkapı mevkilerine kadar 20-30 civarında işletme var. Bu işletmelerden edindiğim bilgilere göre kış sezonunda bu işletmelere günde ortalama 20 araç, yazın ise 70 araç müşteri olarak geliyor. Bu da ortalama Bin ile 3 Bin 500 civarı müşteriden faydalanabiliyoruz anlamı taşıyor. 15 Bin potansiyel müşterimiz var demiştim. Yani yüzdelersek kışın yüzde 6.6, yazın ise yüzde 23’nden faydalanabiliyoruz demektir. Rakamlar değişebilir ve resmi rakamlar değildir. Bunun altını çizmek istiyorum. Fakat elimizde bu rakamlar ve veriler bulunduğu için ancak bu kadarını söyleyebiliyoruz. Bu verileri teyit etmek, araştırmak yetkililerin görevi ve buradan yetkileri göreve davet ediyorum. “Kar yağdı oh ne güzel oturalım masa başı demek” yerine biraz çıkalım işimizi yapalım. Devlet bize bu araştırmayı yapıyorsun diye maaş bağlamadı. Maaş bağlayana da otur diye maaş vermiyor. Burdur’un gelişmesini isteyip hala oturuyorsanız Burdur’a yapılmış en büyük kötülük mücadele etmemek olur.

Çözüm nedir? Çözüm aslında yanıtı basit ama hayata geçirilmesi ne kadar kolay bilinmeyen bir bilmecedir. Yollarımız ticari alan ilan edilmelidir. Bununla ilgili gerek belediyeler, gerekse diğer resmi kurumlar çalışma yapmalıdır. Burdur sadece merkezden ibaret olmadığı için belediyeler dedim. Çünkü Ağlasun Isparta’ya yakınlığı, Altınyayla Fethiye’ye yakınlığı, Bucak Antalya’ya yakınlığı, Yeşilova Denizli’ye yakınlığı ve Burdur Merkez ise Ankara yolu güzergahı ile yol ticareti konusunda gelişmeye açık bir potansiyele sahip. Bu güzergahlarda yolculardan ne kadar fazla katma değer ekonomimize katarsak o derece ilimizde istihdam sorunu olmaz, esnafımız kalkınır, ilin ekonomisi canlanır. Bu maksatla işin neresinden başlanacağı noktasında bir örnek vermek istiyorum. İlimizde çeşitli ceviz ezmesi satan esnaflarımızı kendilerince yol güzergahında bedelini ödeyerek işgal ettikleri alanlarda, konteyner tipi iş yerleriyle ürünlerini satmaya çalışıyorlar. Antalya’dan Burdur’a gelirken, hani uçakların acil iniş yapabilmesi için çok uzun ve geniş bir yol olan o mevkide sağ tarafınızda artık tam rakamı hatırlamamakla beraber 5-10 adet yan yana inşa edilmiş prefabrik yapılar gibi Burdur’da hem Isparta güzergahında hem de Antalya güzergahında belirlenen bir alana bu yapılar yerleştirilip ticari işlemelerin açılmasına vesile olunsa kötü mü olur? Çok mu zordur? Hayal midir? Kamuoyunun takdirine sunuyorum.

Özgür DOĞAN

İyi ki bu nöbetler var dedim

İlk en uzun gecenin ardından alandan ayrıldığımızda sabah 05:30 sularıydı. O gün mesleğimizin en fazla mesaisini yapmıştım. Hayatımda ilk defa olay yerinde 04.30’da haber yazıp yayınlamıştım. Orada verilen mücadele ilk başta demokrasiyi koruma çabasıydı ancak süre gelen zamanda anlaşılan demokrasiden öte istiklal, istikbal ve vatanın bölünmez bütünlüğü mücadelesi olduğu herkesçe kavranmıştı.

11 veya 12 günü geride bırakmıştık. İlk zamanlarda sabahladığımız günlerden sonra zaman içinde yavaş yavaş saati beriye çekmeye başlamıştık. Artık 02:00 sularında nöbeti devrettikten sonra yastığımı başımı koydum ve yorgunluğun verdiği halsizlikle hemen uyumuştum.

Gördüklerim adeta kabus gibiydi. Bir yanda tanklar ateş açıyor, bir yanda silahlar patlıyordu. Kabus görmüş bir insanın uyanışı nasılsa o şekilde bir anda uyanı vermiştim. Birkaç saniyelik anlam vermemenin ardından yatıştan sadece yaklaşık 2 saat geçtiğini yakınımda bulunan saatten öğrendikten sonra bir an için acaba soruları aklımı çevrelemişti. 15 Temmuz darbe girişimi ki bana göre darbe girişiminden öte, vatanı içeriden haince ve kalleşçe işgal etme çabasıdır, tüm ülkemizde hemen hemen her insanı irili ufaklı etkilediğinden emin olduğumu belirterek, tekrar başımı yastığa koymadan önce şu sözleri kendime söylerken teselli buldum; “Memleketimde de ülkemde de hala bizim istikbalimizi bekleyen demokrasi nöbetleri var. İyi ki bu nöbetler var “ dedim ve uykuya tekrar daldım.

Yüce Allah, vatanımızın bölünmez bütünlüğü ebediyen koruması dileğimle, sevgiyle kalın…

Özgür DOĞAN